Footer Logo
.
.
.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
RSS
Oscar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Oscar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

American History X

 
    Nasıl, nerede, ne şekilde, ne şartlarda, ne renkte doğacağımızı biz seçemeyiz. Kimseye sorulmadı hangi ırktan olmak istediği. Ama bir insanı yargılamak için bazılarınca gayet yeterli sebepler bunlar. Empati kuramayan biri ya da birileri tarafından beyni yıkanırcasına aklına sokulmuş o iğrenç düşünceleri hayvanlardan en büyük farkını yaratan düşünce gücünü kullanmadan kabul edenler de ırkçılığın günümüzde bile varlığını sürdürmesinin temel sebebi. Irkçılıkla ilgili bir giriş yapmamın sebebi bu filmin ırkçılıkla ilgili yapılmış en iyi filmlerden biri olmasıdır.
 
    Film ''Özgürlükler ülkesi'' Amerika'da geçiyor. Bildiğiniz gibi eskiden orada bir siyahinin başbakan olması şöyle dursun bu bir suç niteliğindeydi. Bunun en acı örneği 1957 yılında sadece beyazları kabul eden Hary Harding lisesine ilk kabul edilen ilk siyahi öğrenci Doroty Counts'un bir kaç gün küfürlere ve dalga geçmelere dayanamayarak okuldan ayrılmasıdır.
 
    Filmin kısaca konusu: Derek (Edward Norton) ırkçı bir gruba üyedir. Bir gece arabasını çalmaya çalışan iki kişiyi öldürdüğü için hapse girer ve orada şahit oldukları yıllarca yaptığı ayrımcılığın ne kadar gereksiz ve saçma olduğunu anlamasını sağlar. Artık tek amacı ailesini bu işlerden uzak tutmaktır.
 
    Edward Norton filmdeki inanılmaz oyunculuğunun karşılığı olarak sadece Oscar'a aday olmakla yetinse de ona Fight Club'ın kapılarını da açtı. Böylece o efsane filmdeki efsane karakteri canlandırarak adını tarih sayfalarına tükenmez kalemle yazmış oldu.
 
    İçinde bulunduğumuz dönemde bu tür filmlere rastlamak pek mümkün değil. En azından konu bakımından yakın filmler işlense bile mutlaka Amerikan propagandası görüyoruz. Ama bu filmden 1 yıl önce çıkan Hayat Güzeldir filmini önerebilirim.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

August Rush


    Müzik hepimizin duyduğu ancak göremediği ancak en çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerden biri. Herkesin müzik zevki kişiliğiyle orantılı olarak farklı ama işin içine iyi bir hikayesi olan film girerse klasik müzik dinleyicisinden punk dinleyicisine kadar herkesi ortak bir noktada buluşturabiliyor. Film ve müzik birbirine çok benzedikleri için olsa gerek. Mesela bir filmde aşk hikayesini izleyebilirsin, müzikte ise dinleyebilirsin. Yani ikisi de sizi bulunduğunuz ortamdan uzaklaştırıp bir süreliğine de olsa keyifli bir seyahate çıkarır.
 
    Bu film tam anlamıyla bir müzikal değil. Müzikal herhangi bir konuyu işler (Örneğin Fransız Devrimini anlatan Sefiller Müzikali) ve oyuncular da neyi canlandırırlarsa canlandırsınlar opera havasındaki konuşmalarla diyaloglarını kurarlar. Müzik konulu filmler ise size uzun bir albümün klibini izlemiş hissini verir.
 
    Çok fazla raslantısal olayın olması filmi biraz bozuyor. Tabi şans faktörü de fazlasıyla ön plana atılmış. Bunlardan yola çıkarak senaryonun çok iyi olmadığını anlayabiliyoruz. ''Bizde yapsalar tutmaz'' kelimesi bu film için gayet uygun. Az biraz yeşilçam filmi izleyen biri bu filmi izledikten sonra ne demek istediğimi anlar.
 
    Filmi beğenilmesinde ki en büyük faktör tabii ki müzikleri. Beğenilmemesi'nin sebebinin ise abartılı hikayesi olduğunu anlamak için bir Atilla Dorsay olmaya gerek yok. Kötü de değil ama sanki gerçekte yıllar sürmüş bir hikayenin çok kısıtlı zamanda gerçekleştirilmeye çalışılmış.
 
    Bu tür filmleri müzik ülkesi olarak en çok beğendiğim İngiltere'den görmeyi daha çok isterim. Gönül ister ki bizde de örnekleri bolca görülsün ancak zalim gişe canavarının korkusundan olacak ki pek yok.
 
    Filmdeki müzisyenler kadar kadar başarılı olabilirsiniz ya da bir enstrümanı çok iyi çalamayacak olsanız bile sanatın hangi dalı olursa olsun ilgilenmekten zarar gelmez. Yani insanı olumlu yönde etkileyebilecek bir film. Mesela Dövüş Kulübü'nü izleyen bir çok erkekte kavga etme isteği (ki genelde istek olarak kursakta kalır) oluşur. Bunda ise gitar çalma.
 
    Küçük Yıldızımız Freddie Highmore görevini başarıyla yerine getirmiş. Onun yanında ise usta oyuncu Robin Williams dikkatleri çekiyor.
 
    Oscar'da en iyi orjinal şarkı dalında Raise It Up ile aday olan filmin müzikseverler tarafından olumlu tepkilerle karşılanacağını düşünüyorum. Onun dışında bir Amadeus beklemeyin. Beklentileriniz düşük aldığınız keyif büyük olsun.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

127 Hours


    ''Bu kaya... hayatım boyunca beni bekliyormuş. Varoluşundan beri, daha bir meteorken milyarlarca yıl önce. Uzaydan buraya düşmeyi bekliyormuş, tam buraya. Hayatım boyunca buraya sürüklenmişim. Doğduğum an, aldığım her nefes, yaptığım her şey beni buraya, evrendeki bu çatlağa sürüklemiş.'' Bunlar Utah'daki bir kanyon'da bir kayanın arasına elini sıkıştırıp 5 gün 7 saat orada kalan Aron Ralston'ı canlandıran James Franco'nun sözleri.
 
    Gerçek bir hikayeden yola çıkarak çekilen film mühendis ve doğa sporcusu Aron Ralston'ın Between a Rock and a Hard Place kitabından uyarlanma. Film insanı o kadar içine çekiyor ki insanda sürekli su içme isteği uyandırıyor. James Franco harika oyunculuğunun ödülünü Oscar'a aday gösterilerek alıyor. Franco, Kobe'nin Lakers'ta yaptığı gibi işi tek başına sırtlıyor. Olayı yaşayan gerçek Aron Ralston ise objektiflikten uzak olsa da izlediği en iyi film olduğunu söylüyor.
 
    Aron rolü için yönetmen Danny Boyle'nin ilk tercihinin Cillian Murphy olduğu söyleniyor. Eğer bu doğruysa büyük bir hatadan döndüklerini söyleyebilirim. James Franco komedi'de başarılı olsa da o türden biraz uzaklaşıp bunun gibi daha çok ilgi çeken ve oyunculuğunu gösterebileceği filmlerde oynarsa yakın bir gelecekte Oscar'a uzanabileceğini düşünüyorum.
 
    En can alıcı sahnede festivallerde dahil olmak üzere bayılan insanların olduğu açıklandı ki bu bana çokta garip gelmedi. Oscar'a altı dalda aday olan film ödül alamadı ve maalesef Zoraki Kral filminin arkasında kaldı. Bu film kesinlikle Oscar'ı almalıydı demiyorum ama o filmin almaması gerektiğini söyleyebilirim. Nedeni ise Zoraki Kral sıkıcı bir kraliyet ailesi filmi. Bu arada Aron Ralston'ın gerçekte çektiği kamera kayıtlarına internetten ulaşabilirsiniz.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS