Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Batman
02:58 |
Etiketler:
1989,
Aksiyon,
Batman,
Billy Dee Williams,
Bruce Wayne,
Ekşi,
Eleştiri,
Eski,
Fantastik,
Film,
Harvey Dent,
İlk,
Jack Nicholson,
Joker,
Kim Basinger,
Michael Keaton,
Robert Wuhl,
Tim Burton,
Yorum
Çizgi roman tarihinin en ünlü süper kahramanlarından birinin sinemaya uyarlanan filmi. Daha önce bir dizi ve bir film olmak üzere iki kez ekranlarda boy gösterse de popülaritesinin bu denli yükseğe çıkması bu filmle birlikte gerçekleşti. Dönemin teknolojik imkanlarının şimdiye nazaran çok daha kısıtlı olmasına rağmen yeni Batman filmleriyle karşılaştırılması bile kalitesinin bir göstergesi. Bu arada belirteyim şu an yorumladığım film 89 yapımı Batman filmi.
Bu yazıyı okuyan birçok insanın bir kaç bölümde olsa Batman'ın Kanal D'de yayınlanan çizgi filmini izlediğine eminim. Zamanın çocukları ve gençlerine Batman sevgisi aşılayan bu çizgi dizi IMDB'de binlerce insanın kullandığı oylara göre kendi türünde birinci sırada. Şimdi o çocuklar ve gençler büyüdüler ve o çizgi diziye besledikleri sempatiyle de şuan ki Batman filmlerini izliyorlar.
Hikayeyi bilmeyenler için anlatayım: Milyarder bir ailenin çocuğu olan Bruce Wayne'nin annesi ve babası yanı başında öldürülürler. Bruce bunun üzerine büyüyünce kötülüklerle savaşmaya karar verir. Dünya'da bu kadar çeşitli hayvan olmasına rağmen ''baby face'' diye tabir edebileceğimiz masum yüzünü korkunç bir hale getirebilmek için yarasayı seçmiştir. Zaten baba parasını nereye harcayacağını şaşıran kahramanımız böyle boş işlerle vakit öldürmektedir.
Batman filmde tam bir iyi aile çocuğu görüntüsünde. Havuz partileri gibi aktivitelerle işi olmayan saygın bir iş adamı çıkıyor karşımıza. Belki dönem Amerikan kültürünün muhafazakar yapısından da kaynaklanıyor olabilir. Birde çıkıp ''Bunlar bizim muhafazakar aile yapımıza ters'' minvalinde açıklamalar yapsaymış Gothom belediye başkanı bile olabilirmiş. Bruce'yi bu kadar övdüm ama aslında kindar bir insan olmasından dolayı çok da hazzetmem. Yıllarca ailenin yasını tutarsın anlarım ama palyaço gibi sokak sokak gezip adam dövmek nedir? Aynı hareketleri İstanbul'un ücra semtlerinde denesene. Adamdan kan alırlar Bruce kan, kan.
Jokersiz Batman, Daltonsuz Red Kit'e benzer. Hep bir yanı eksik kalır. Biraz psikopat ama fazlaca şakacı olan Joker filmin neşe kaynağı. Kara Şövalye'deki Joker kadar sinirli, asabi ve karizmatik olmasa da asıl Joker'i yansıttığı için en iyisini bu filmde görebilirsiniz. Her ne kadar Batman ile birbirlerini öldürmeye çalışsalar da aralarında kabullenmek istemedikleri gizli bir sevgi bağı olduğunu düşünüyorum. Belki de doğru zaman ve yerde karşılaşsalardı her şey çok daha farklı olabilirdi.
Filmi çekebilecek en uygun kişilerden biri olan Tim Burton yönetmen koltuğunda. Sürekli fantastik filmler çekmesinden dolayı projeyi garipsediğini hiç sanmıyorum. Batman rolünde Michael Keaton, Joker rolünde ise Jack Nicholson var. Nicholson'ın pis gülüşü sayesinde bu rolü aldığını tahmin ediyorum. Eğer sizde son zamanlarda çıkan süper kahraman filmlerinden memnun değilseniz (Kaptan Amerika gibi) bu film çok iyi gelecektir.
Read User's Comments(0)
Warm Bodies
01:57 |
Etiketler:
2013,
Analeigh Tipton,
Dave Franco,
Ekşi,
Eleştiri,
Film,
John Malkovich,
Jonathan Levine,
Komedi,
Korku,
Nicholas Hoult,
Review,
Rob Corddry,
Romantik,
Sıcak Kalpler,
Teresa Palmer,
Warm Bodies,
Yorum,
Zombi
Zombileri bize hep kötü gösterdiler. Çoğu da öyleydi belki ama genelleme yaptığımız için biz de bu ırkçılığa ortak olduk. Empati kurmayı hiç denemedik. Hayatta kalma içgüdülerine yenik düştüler sadece. Onlar istemezler miydi normal bir insan gibi yaşayıp birkaç zombiyi kafasından vurmayı? Hayvanlarında bize zombi gözüyle baktıklarını düşünmeye başladım. Bizlerde pekala vahşi zombiler olabiliriz onların gözünde. Filmlerdekinden tek farkımız biz ot yiyerek hayatımıza devam edebiliriz. Böyle şeyler yazdım ama ben de vejeteryan değilim. Bir de şu soru aklıma geldi; Eğer bir koyun konuşabilseydi onu yinede yer miydiniz?
Adının sadece baş harfi olan R'yi hatırlayan bir zombi ve arkadaş grubu (bayağı da samimiler hiç bir yapmacık yanları yok, işte gerçek dostluk bu!) dürümcüyü arayıp ''Usta bize 4 porsiyon döner yollasana. Ha yanına ezme koymayı da unutma'' diyemeyecekleri için e şehrin ortasında hayvan olmaz zaten diyerek insan bulmak için bölgelerinden uzaklaşarak taze kan arayışı içinde bulunuyorlar. Girdikleri bir yerde aradıklarını bulan zombilerimizden bir tanesi (R) karşılaştığı normal insana aşık oluyor ve onu diğerlerinden korumak için elinden geleni yapıyor.
Hayatımda böyle hikayesi olan bir film gördüğümü hatırlamıyorum. Tamamen sıra dışı ve sadece yıllardır önümüzde duran malzeme ters çevrilmiş. Sen git yıllardır insanların kanını içen, yiyen, paramparça eden bu insan kılıklılardan birini iyi yap. Gerçi o da yerine göre zombilik vazifesini yerine getiriyor ama o kadar da olsun. Yani sadece onlar için değil normal insanlar içinde sıra dışı bir olay. Siz hiç yemeğinizle konuşur musunuz? Ya deli derler ya da ''Yemeğinle oynama hepsi bitecek!'' gibi bir nara yiyerek karşılık bulursunuz.
Böyle ilginç ve yeni tür bir filmden de tabi ki yepyeni espriler ve komik diyaloglarda geçiyor. Sadece bir tanesini söyliyeyim; R bir sanede diğer zombiler kızı fark etmesinler diye ona ''Ölü ol. Tamam mı?'' dedikten sonra kız durumu biraz abartınca ''Bu biraz fazla ölü oldu'' diyor. Böyle klavye başında yazınca kimse de gülmediği için kendimi biraz fıkrasına gülünmeyen adam gibi hissettim ama olsun. Neyse izleyince bunu ve daha fazlasını duyacaksınız zaten.
Son olarak bu zombilerde keşfettiğim yeni özellikleri paylaşarak bitirmek istiyorum yazımı; Mesela rüya göremiyorlarmış ve uyuyamıyorlarmış. Kar, soğuk, sıcaktan da hiç etkilenmiyorlar. İnsan imrenmiyor değil. Ama bir süre sonra bunlarında sıkacağı kesin. Yani o zaman sabahlamanın bir anlamı kalmaz. Amaç bir çok kişi yatıyorken ayakta kalıp onların yapamadıklarını yapmak. Hem sonra davulcular ne yapacaklardı? Herkes uyanık zaten kime çalacak adamlar. Demem o ki ekonomimize büyük bir darbe vuracağı bizim için en iyisi uyumak.
The Girl with the Dragon Tattoo
02:33 |
Etiketler:
2011,
Ateşle Oynayan Kız,
Cinayet,
Daniel Craig,
David Fincher,
Dram,
Ejderha Dövmeli Kız,
Ekşi,
Eleştiri,
Film,
Gizem,
Kitap,
Review,
Rooney Mara,
Stieg Larsson,
The Girl with the Dragon Tattoo,
Yorum
Bu kadar kısa süre içerisinde bir kitabı tekrar uyarlamak bana çok doğru gelmiyor. Orjinali izlemediğim için karşılaştırma yapamayacağım ancak filmi izlemediyseniz ilk olarak orjinalini izlemenizi öneririm. 2009 yapımı filmden haberim olmadığı için benim böyle bir şansım olmadı ne yazık ki.
İsveç yapımında üçlemenin her biri aynı yıl içerisinde filme dönüştürüldü. Devam filmlerinin isimleri; Ateşle Oynayan Kız ve Arı Kovanına Çomak Sokan Kız. Millennium üçlemesi olarak biliniyorlar.
Kitabını almak ve almamak arasında çok karasız kalmıştım Tüyap Kitap Fuarında. Halihazırda okuduğum Uçurtma Avcısı vardı ve sırada bekleyen kitaplar da olduğu için vazgeçtim. Çok da iyi yapmadım galiba. Çünkü film gayet güzel ve kitaplar genelde filmlerinden daha güzel olurlar. Onun için filmi izlemeden önce iki kere düşünün.
Bir olayı çözmek ve düştüğü sıkıntılı durumdan uzaklaşmak için tamamı bir aileye ait adaya giden yazarın ve karşılaşmalarıyla kızla beraber olayı çözmeye çalıştıklarını anlatıyor. Olay ise yıllar önce kaybolan Harriet isimli gencin ölüp ölmediği. Öldüyse kimin öldürdüğü.
Gerilimin hat safhada olduğu filmlerde aklımıza ilk gelen yönetmenlerden olan David Fincher imzalı bu film. Se7en filminin eleştirisinde de yazdığım gibi bu adam tarzını filmlerine fazlasıyla yansıtıyor. Başroller de son James Bond Daniel Craig ve çok tanınmayan ancak yakın bir zamanda adının fazlasıyla telaffuz edileceğini düşündüğüm Rooney Mara var.
Film tutunca paranın kokusunu alan Hollywood boş durur mu? Tabii ki hayır. Serinin devam filmlerini de yeniden uyarlayacaklar. Vizyon tarihi belli olmasa da Ateşle Oynayan Kız filminin çekileceği kesin. Kısaca gizemlerle dolu uzun ama bir solukta izlenilebilecek güzel bir film.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)