Footer Logo
.
.
.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
RSS

Warm Bodies


    Zombileri bize hep kötü gösterdiler. Çoğu da öyleydi belki ama genelleme yaptığımız için biz de bu ırkçılığa ortak olduk. Empati kurmayı hiç denemedik. Hayatta kalma içgüdülerine yenik düştüler sadece. Onlar istemezler miydi normal bir insan gibi yaşayıp birkaç zombiyi kafasından vurmayı? Hayvanlarında bize zombi gözüyle baktıklarını düşünmeye başladım. Bizlerde pekala vahşi zombiler olabiliriz onların gözünde. Filmlerdekinden tek farkımız biz ot yiyerek hayatımıza devam edebiliriz. Böyle şeyler yazdım ama ben de vejeteryan değilim. Bir de şu soru aklıma geldi; Eğer bir koyun konuşabilseydi onu yinede yer miydiniz?
 
    Adının sadece baş harfi olan R'yi hatırlayan bir zombi ve arkadaş grubu (bayağı da samimiler hiç bir yapmacık yanları yok, işte gerçek dostluk bu!) dürümcüyü arayıp ''Usta bize 4 porsiyon döner yollasana. Ha yanına ezme koymayı da unutma'' diyemeyecekleri için e şehrin ortasında hayvan olmaz zaten diyerek insan bulmak için bölgelerinden uzaklaşarak taze kan arayışı içinde bulunuyorlar. Girdikleri bir yerde aradıklarını bulan zombilerimizden bir tanesi (R) karşılaştığı normal insana aşık oluyor ve onu diğerlerinden korumak için elinden geleni yapıyor.
 
    Hayatımda böyle hikayesi olan bir film gördüğümü hatırlamıyorum. Tamamen sıra dışı ve sadece yıllardır önümüzde duran malzeme ters çevrilmiş. Sen git yıllardır insanların kanını içen, yiyen, paramparça eden bu insan kılıklılardan birini iyi yap. Gerçi o da yerine göre zombilik vazifesini yerine getiriyor ama o kadar da olsun. Yani sadece onlar için değil normal insanlar içinde sıra dışı bir olay. Siz hiç yemeğinizle konuşur musunuz? Ya deli derler ya da ''Yemeğinle oynama hepsi bitecek!'' gibi bir nara yiyerek karşılık bulursunuz.
 
    Böyle ilginç ve yeni tür bir filmden de tabi ki yepyeni espriler ve komik diyaloglarda geçiyor. Sadece bir tanesini söyliyeyim; R bir sanede diğer zombiler kızı fark etmesinler diye ona ''Ölü ol. Tamam mı?'' dedikten sonra kız durumu biraz abartınca ''Bu biraz fazla ölü oldu'' diyor. Böyle klavye başında yazınca kimse de gülmediği için kendimi biraz fıkrasına gülünmeyen adam gibi hissettim ama olsun. Neyse izleyince bunu ve daha fazlasını duyacaksınız zaten.
 
    Son olarak bu zombilerde keşfettiğim yeni özellikleri paylaşarak bitirmek istiyorum yazımı; Mesela rüya göremiyorlarmış ve uyuyamıyorlarmış. Kar, soğuk, sıcaktan da hiç etkilenmiyorlar. İnsan imrenmiyor değil. Ama bir süre sonra bunlarında sıkacağı kesin. Yani o zaman sabahlamanın bir anlamı kalmaz. Amaç bir çok kişi yatıyorken ayakta kalıp onların yapamadıklarını yapmak. Hem sonra davulcular ne yapacaklardı? Herkes uyanık zaten kime çalacak adamlar. Demem o ki ekonomimize büyük bir darbe vuracağı bizim için en iyisi uyumak.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

The Hunger Games: Catching Fire


    Bir kitapçıya gittiğinizde klasikleri saymazsak garanti bulabileceğiniz bir kitap serisi Açlık Oyunları. Okuyucu kitlesi gözlemlediğim kadarıyla 16-19 yaş civarında. Tahminimce filminin izleyici kitlesinde de büyük bir yeri var bu yaş grubunun. Kitabına sayısız kere denk gelsem de hiç aklımdan hiç almak geçmedi. Galiba pek sevmiyorum bilim kurgu tarzı kitapları okumayı. Seyri daha hoş geliyor. Herhalde bir çocuğa da okuma alışkanlığı kazandırma konusunda iyi gelir diye düşünüyorum. Yan etkileri ise öldürme, hainlik ve çıkarcılık olarak geri dönebilir.
 
    Serinin ikinci filmi olan bu yapımı ilk filmi izlemeden önce izlemeniz anlamsız. İlkini izlememiş ve hala yazıyı okumaya devam ediyorsanız en azından bi' taraftan da filmi indirin. Daha legal yollara başvurup satın alabilirsiniz de. Üstelik fiyatı sadece 19.99$. Yapım şirketinin filmin yanında 1 değil 2 değil tam 2,5 kavanoz Bal Parmak dağıttığını geçen yıl filmin galasında konuşmasını gerçekleştiren Bal Parmak ceo'su açıklamış ve haber Amerikan basınında geniş yer bulmuştu. Bu akıl dolu pazarlama stratejisinin karşılığını fazlasıyla alan film, Bal Parmak firmasına jest olsun diye gelecek filmin bazı sahnelerini İstanbul Güngören'de çekmeyi planlıyor.
 
    Bu kadar saçma geyikten sonra hala okumaya devam eden var mı diye merak etsem de şu andan itibaren ciddi bir tavır takınıp kısaca konuyu anlamak istiyorum (İlk filmi izlemeyenler için ağır spoiler içerir); Oyunlardan sağ çıkan Peeta ve Katniss bu kez her 25 yılda bir düzenlenen ve daha önceki oyunlardan sağ çıkan insanların katıldığı 75.Açlık Oyunlarına katılmaya mecbur bırakılıyor. Bu sırada ise bütün mıntıkalarda isyan ateşi büyüdükçe büyüyor.
 
    İlk gördüğüm andan itibaren Gezi Parkı Direnişi'ne çok benzettim filmdeki olayları. Bir yandan halkı türlü şeylerle uyutmaya çalışan, şiddet ve korku ile baskı altına almaya çalışan bir yönetim, diğer yanda ise artık kendine dayatılanı yapmaktan sıkılmış özgürlüğü elinden alınmaya çalışılan ve bu gidişe dur demek isteyen halk. Bu yönüyle de sadece oyunları anlatıp kimin hayatta kalıp kalmayacağından çok bir isyan hikayesi ortaya çıkmış.
 
    Serinin sinemaya kattığı ne var derseniz Jeniffer Lawrence derim. Bir kaç filmde oynamış olsa bile bu seri sayesinde kendini gösterme fırsatı buldu ve 23 yaşında olmasına rağmen şimdiye dek çok önemli ödüller kazandı. Futboldaki ''Messi mi? Ronaldo mu?'' tartışmasının ileri boyutlarından biri olan ''Messi kolaysa gitsin İngiltere liginde de böyle oynasın.'' sözü Jeniffer için geçerli değil çünkü bu seri dışında Umut Işığım filminde de çok başarılı bir oyunculuk sergileyip tek maçta parlayıp bir anda ortadan kaybolan genç futbolcular gibi olmayacağını gösterdi.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

The Hobbit: An Unexpected Journey

 
    Hobbit. Özellikle Yüzüklerin Efendisinden sonra genellikle genç kesim arasında kısa boylu insanlar için kullanılan bir kelime. Ağızda durduğu gibi sevimli değildir her zaman. Ters birine söylediğiniz vakit kavga çıkarma potansiyeline sahiptir. Ne var ki dilimizdeki bodur, yer alması vb. kelimelerin yerini alamamıştır.
 
    Yüzüklerin Efendisinin devamı niteliğinde olsa da hikaye bakımından öyle değildir. Yüzüklerin Efendisindeki hikayenin daha öncesi anlatılıyor. Yani hiç Yüzüklerin Efendisini izlemediyseniz bile (izlemeyen varsa söylesin de bari ben onun adına utanayım) bu filmi keyifle seyredebilirsiniz.
 
    Rahat, yalnız, huzurlu ve bir o kadar da monoton bir yaşamı olan Bilbo Baggins adındaki hobbit'in sıradan hayatının bir yolculukla nasıl değiştiği anlatılıyor filmde. Beklenmeyen yolculuk ismi de buradan geliyor anlayacağınız gibi. Hatırladığım kadarıyla eski dostlarımızdan Gandalf, Gollum, Saruman ve kısa süreli de olsa Frodo'yu görebileceğiz.
 
    Aragon, Legolas ve Gimli gibi has karakterlerin yerini şimdilik daha fos karakterler alsa da çıkacak diğer iki filmde bu karakterleri görebileceğiz. Legolas'ın elf gözleriyle neler görüp görebileceğini merakla bekleyenlerdenim ben de. Zaten Hobbit'in çıkacağını öğrendiğimde ki tek korkum serinin önemli oyuncularıyla anlaşılamamasıydı. Bizim dizilerde oluyor ya hani biri diziden çıksa da oynadığı karakteri çıkarmaz ve başka oyuncuyla canlandırırlar. Neyse ki filmde öyle bir şey olmadı. Mesela Arka Sokaklardaki Pınar'ı şu zamana kadar 3 kişi oynadı. Beterin beteri var.
 
    Şu an vizyonda olan serinin ikinci filmini (Hobbit: Smaug'un Çorak Toprakları) sinemada izleme şansınız var. Bu filmi izlemediyseniz de böyle bir şansı kaçırmayıp hemen izleyin ve devam filmini de sinema da izlemenin keyfine varın. Bu seri eskisi kadar ses getirmese de sırf serinin hayranları bile izlese gişeden gelecek hasılatla oscar'a aday olabilecek 2 film yapılabilir. Öyle fanatik bi' hayran kitlesi var.
 
    Dizi ve filmlerimizde bizde çok çekiyoruz bu hobbitlerden. Ama ben iyimser bakmaya çalışıyorum. Sanırım erkek oyuncularımız çok uzun olduğu için kadınlar kısa gösteriyor. O kadar uzunlar ki koy 12 Dev Adam reklamına sırıtmazlar. Eğer kadınlar çok kısaysa da onlara iki çift lafım var; Tamam ailenden dolayı genetik olarak kısasındır anlarım ama bacım sana küçükken hiç mi süt falan vermediler. Hiç mi voleybol/basketbol oynamadın. Hayır yani sonra senin yüzünden oyunculukla alakası olmayan mankenleri başrol yapıyorlar.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

12 Angry Men

123
 
    Renkli film takıntınız varsa bu filmi izleyerek hastalığınızdan kurtulabilirsiniz. İzlediyseniz ve hala devam ediyorsa sabah ve akşam olmak üzere günde 2 öğün tok karna siyah-beyaz kült filmleri izlemenizi öneririm. Her 10 kişiden 8'inde görülen bu hastalık çağımızın vebası gibi. Bir diğeri de Türkçe dublaj izleme takıntısı. Bir sinemasever olarak kendilerine şifa diliyorum. Unutmayın her şey kafada biter, iradeli olursanız hep birlikte bunların da altından kalkabiliriz.
 
    Mahkemelerde geçen dünya kadar film var. Bunlarda genellikle baş kahraman tabii ki avukattır. İkinci sırada ise sanık. Üstüne bir de cinayet vakası eklediğiniz zaman klişelerden geçilmez. Amerikalıların yaptığı bu tür filmler daha meşhur olduğu için jüri üyelerinin de yeri yadsınamaz. ''Sayın yargıç, sevgili jüri üyeleri''ni kulağımıza kazıyan da bu yapımlardır.
 
    Bir çocuğun babasını öldürdüğü iddia edilen cinayet davasının jürisi olan 12 kişinin tartışmalarıyla geçiyor film. 11 kişi çocuğun suçlu olduğunu düşünürken 1 kişi emin olamadığı için kararı yargıca sunamıyorlar ve tartışmaları da böylece başlamış oluyor.
 
    Filmin hemen hemen hepsi jüri üyelerinin tartıştıkları tek bir odada geçiyor. Tek mekanda geçen filmlerden son zamanlarda çıkan en güzel örneklerinden biri benim de daha önce burada eleştirisini yazdığım 127 Saat. O film de gayet başarılıydı. Bu filmle arasındaki en büyük fark ise orada bütün işi James Franco üstlenmişti. Bu filmde ise 12 başrol oyuncusu var.
 
    Bazı Filmler avukatlığa özendirir ya hani. Müvekkilini kurtarmanın verdiği o muazzam hazzı hissettirir. Tabii bir doktorun hastasının hayatını kurtardığında ki sevinç kadar olamaz ama sonuçta o mesleğe sempati duymanızı sağlar. Bu filmle de o hep arka planda kalan, hor görülen, ikna edilmeye çalışılan, her söylenene inanan jüri üyeliğinin aslında ne kadar önemli ve sorumluluk gerektiren bir görev olduğunu göreceksiniz.
 
    Yazının bu kısmından itibaren saçmalamayacağıma garanti vermiyorum. Onun için isteyenler dağılabilir. Cinayet deyince aklıma geldi, yeni başlayan bir dizi var Kanal D'de adı Cinayet. Hiç izlemedim kendilerini ama ilk fragmandan belli ediyor zaten kendini (yine de siz benim gibi ön yargılı olmayın). Her neyse fragmanında Nurgül Yeşilçay (ki ben kendisini her yıl en az 3 yapımda oynamasıyla Nicolas Cage'e çok benzetiyorum) 40 yıllık katil kelimesini cinayetçi olarak sundu. Ben araştırdım ama henüz böyle bir kelime bulamadım. TDK'nın sitesine de giremiyorum nedense. Bir sonuca ulaşan varsa lütfen beni haberdar etsin. Bak hala elim ayağım titriyor.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS