Footer Logo
.
.
.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
RSS

Plan 9 From Outer Space


    Dünyanın en kötü yönetmeni olarak gösterilen Edward Davis Wood'un (nam-ı diğer Ed Wood) birçok kişi tarafından dünyanın en kötüsü olarak kabul edilen filmi. Tim Burton'ın bu yönetmenin hayatını anlattığı Ed Wood filmini yazmıştım kısa bir süre önce. Her ne kadar başarısız olsa da hırsı ve sinema sevgisiyle kendine hayran bırakmıştı. Bunun için ''ustalara saygı kuşağı'' kapsamında bir filmini inceleyelim.

    Korku ve bilim-kurgu tarzında olması gereken film imkansızlıklar nedeniyle o kadar kötü, o kadar kötü olmuş ki günümüzde komedi niyetine izleniyor (bizdeki Dünyayı Kurtaran Adam gibi). Ed Wood'un asıl amacı bu olmasa da şimdiye kadar yapılan birçok korku-komedi tarzı filmden (Korkunç Bir Film serisi gibi asıl amacı güldürmek olanlar) daha eğlenceli olmuş. Tek eksisi istem dışı bu hale gelmesi.

    Film hakkında biraz spoiler içeren, aklıma gelen bazı komik sahneleri aşağıya yazacağım. İzledikten sonra veya ''hiç izleyemem gider normal komedi filmi izlerim'' diyorsanız şimdi de okuyabilirsiniz çünkü herhangi bir yerden satın almanız pek mümkün değil filmi. İnternet üzerinde olabilir ancak İngilizce bilmiyorsanız indirmeniz gerek. İşte o sahneler:

- Uzay gemisinin üstündeki ip o kadar belli oluyor ki bir an aklıma G.O.R.A'daki porseleni uzay gemisi diye gösteren ''ufo gören masum köylü'' geldi aklıma.
- Pilotlar da her gün uzay gemisi görüyormuş gibi hiç istifini bozmuyor.
- Yaşlı adamı canlandıran, korku filmlerinin emektar oyuncusu Bela Lugosi çekimler sırasında gerçekten öldüğü için tamamlayamadığı sahneleri sadece gözleri benzediği için sürekli suratını kapatan bir adam oynatıldı.
- Uzay gemisi geçtiği zaman aynı anda değil de Meksika dalgası yaparmışcasına sırayla yere düşen çiftin oyunculukları da takdire şayan.
- Uçan daireden Vampir kadın çıkması... İşte yenilik bu!
- Bir insanın kaçmak için aklına gelen ilk yer daha önce birçok insanın öldürüldüğü mezarlık olur mu? Bu filmde olur.
- Bir yerde aynı anda hem gündüzün hem de gecenin yaşandığını düşünün. Hayaldi gerçek oldu.
- Kill Bill'deki mezardan çıkma sahnesi bu filmden araklanmış. Yazıklar olsun Tarantino adam sanmıştık seni.
- Polisler de tam sopalık. Oğlum hiç mi film izlemediniz kafasına sıkacaksınız kafasına.

    Son olarak Ed Wood'la ilgili bir kaç şey: Altın harflerle olmasa da adını sinema tarihine yazdırmış biri. Bugün bile başarılarıyla olmasa bile kendiden söz ettirebiliyor. Zaten fotoğraflarından da ne kadar yağız bir delikanlı olduğu ortada. Huzur içinde yat büyük usta.


  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Bridge to Terabithia



    Çocuk filmi deyip sadece kapağına ve ismine bakılarak geçilen onlarca filmden biri. Bir çoğunda haklılık payımız var aslında. Başrollerinde çocukların olduğu çoğu film sadece o yaş grubuna hitap eder genellikle ama bu film biraz daha farklı. 2007 yapımı filmi ilk olarak yine o yıl bir pazar sabahı Show TV'de izlediğimi hatırlıyorum. O zaman başrollerdeki çocuklarda yaşıtım olduğu için sıkılmadan izledim. Ancak dün tekrar izledikten sonra şimdi çoğu yaş grubuna hitap edebilecek bir film olduğuna kanaat getirdim.

    Birbirlerinden başka arkadaşları olmayan, hayal güçleri gelişmiş iki çocuğun hikayesi. Jess ve o bölgeye yeni taşınan Leslie kısa bir süre sonra yakın arkadaş olurlar. Sadece kendilerine ait olan bir yer bulmak isterler ve bulurlar. Adını da Terabithia koyarlar.Kendi kafalarında çeşitli düşmanlar canlandırarak eğlenirler ancak filmin can alıcı kısmı sonlarına doğru gerçekleşiyor ki benzeri yapımlardan ayrılmasında bu kısmı önemi büyük.

    Pan'ın Labirenti'inden cesaret alınarak yapılan bu ve bunun gibi yapımlar artık eskisi gibi sadece çocukların ilgi göstereceği şekilde yapılıyor. Kıymetini bilin. Klişelere değinmeden geçemeyeceğim. Bildiğiniz Amerikan lise klişeleri. Mesela serseri çocuklar yalnız ve herhangi bir konuda yetenekli çocuğu ezmeleri gibi. Ama en çok merak ettiğim bir öğrencinin tanışmadığı başka bir öğrenciye neden ad-soyad şeklinde hitap eder. Yani ''Bugün Mahmut'u gördün mü?'' yerine ''Bugün Mahmut Tuncer'i gördün mü?'' demek gibi. Gereksiz.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Almost Famous


 
    Rock'n Roll ölmüş olabilir ama ruhu albüm ve bazı filmlerde dolaşıyor. Bu da o filmlerden biri. 60 ve 70'lerde popülaritesi hat safhaya ulaşan bu müzik türü bir neslin vazgeçilmeziydi. Bu müziğin duyulmasında başrol oynayanlardan Elvis Presley'nin yeri doldurulmakta zorlanılmadı. The Beatles, Led Zeppelin, The Who ve daha bir çok grup türedi. İşte tam da bu yıllarda geçiyor film. Yani filmin kapağına ve ismine bakıp oyuncu olmaya çalışan bir genç kızın bu uğurda neler yaptığının anlatıldığı bir film gelmesin. En azından bana öyle gibi gelmişti.
    
    Çocuklarını tek başına büyüten baskıcı ama iyi bir anne olan Elaine yüzünden evi terkeden Anita küçük kardeşi William'a plaklarını bırakırken bunların onu özgür yapacağını söylemiştir. Üniversite dönemine gelen William, gruplarla ilgili yazılar yazmaktadır ve bir gün iş alır. Black Sabbath grubuyla ropörtaj yapıp inceleme yazması gerekmektedir ancak içeri giremez. Black Sabbath'ın ön grubu olan Stillwater'la beraber içeri girer ve müzik tarihinin en ünlü dergilerinden biri olan Rolling Stone dergisi tarafından onlarla ilgili bir şeyler yazması istenir. Bu süreçte de Penny Lane ile tanışır ve olaylar gelişir.
    
    Kate Hudson'ın canlandırdığı Penny Lane karakteri oldukça gizemli. Bir kere gerçek ismini en yakınındakiler bile bilmiyor (Penny Lane takma adı aynı adlı The Beatles şarkısından geliyor). Kate Hudson başta olmak üzere oyunculuklar gerçekten çok iyi. Russell Hammond karakteri ise görünüş itibariyle çakma George Harrison gibi durmuş.
    
    Aynı dönemleri anlatan ancak müzikle bir ilgisi olmayan October Sky filminden bir replik geldi aklıma filmi izledikten sonra:
Adam: Sovyetler ilk uydusunu uzaya fırlattı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz çocuklar? Önemli bir olay, değil mi?
Genç: Bırak uzay boşluğu da onların olsun. Rock'n Roll bizim nasılsa.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Ed Wood



    Kaliteli filmler çekememiş yönetmeni anlatan kaliteli bir film. Tam adıyla Edward Davis Wood Jr. Film bile başlı başına ironi içeriyor. Gerçek hayatta başarılı olamayan bir yönetmenin hayatı çok başarılı bir şekilde sinemaya aktarılmış. 2 Saat boyunca sıkmadan kendini izleten bir film yapılmış.
 
    Düşük bütçelerle bir şeyler yapmaya çalışan Ed'in hayal gücüne diyebileceğim bir şey yok. Filmlerinin isimleri bile nasıl uçuk bir kafada olduğunu gösteriyor. Ed Wood'u ilginç kılansa bu zaten. Bunu filmlerinin afişlerinden ve isimlerinden anlayabilirsiniz. Mesela: ''Canavarın Gelini''. Yoksa herhangi bir orta düzey yönetmenden fazlası değil. Ama gayretine hayran kalmamak da mümkün değil. Çoğu filmini kendi yazmış, yönetmiş ve hatta bazılarında oynamış.
 
    Tim Burton-Johnny Depp ikilisi yine harika bir iş çıkarmış. Ayrıca bir diğer tanıdık isim Sarah Jessica Parker'da kadroda şu an ki saçma filmlerini unutturacak bir oyunculukla karşımızda. Yer yer güldüren, hüzünlendiren hatta geren bir film. Anladığım kadarıyla Ed Wood'un çektiği filmlerin asıl amacı korkutmak olduğu halde şu an Cüneyt Arkın'ın filmlerinde olduğu gibi daha çok güldürüyor. Belki de tıpkı Battal Gazi'de olduğu gibi o filmler de zamanında bazılarına göre kaliteli kabul ediliyordu.
 
    Ed Wood'un çektiği ''önemli'' filmlerin hikayesini bulabileceğiniz film renk seçimi açısından (siyah-beyaz) bazılarını hayal kırıklığına uğratsa da bunu fark etmeyeceksiniz bile. Bu renk seçimi bilinçli olarak yapıldı zaten film 94 yapımı ama 50'ler de geçtiği için ve dönemi daha iyi yansıtmak niyetiyle siyah beyaz yapılmış. Ed Wood'un zamanında beğenilmeyen filmleri bu filmle beraber tanınmaya başladı. O kadar ki bir kaç filminin yeniden çekilmesi gündemde.
 
 

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS